True
Kürt Siyasetinde Örgüt Kültürü

Kürt Siyasetinde Örgüt Kültürü


Yayınevi
:
Kategori
:
İnceleme - Araştırma
Yazar
:
Basım
:
1. Basım / Aralık 2012
Sayfa Sayısı
:
100
Liste Fiyatı
:
80 TL
ISBN
:
978-605-5793-72-2



Tanıtım Yazısı

Bu metinde dile getirilen birçok görüsün genellemeler içerdiginin farkindayim. Bu durum, bir tarafta kusatici bir resim çikarma kolayligi saglarken birçok ara hali/kategoriyi degersizlestirme riski de tasimaktadir. Çogunlukla göz ardi edilen bir resmin açiga çikarma arayisi maalesef böyle bir riski üstlenmeyi gerektiriyordu. Oysa ara haller çogunlukla yok sayilan soluklanma araliklarinin yeserdigi ortam olarak barisin gerçeklesecegi zemini de bize gösteriyor. 
 
Zorluklara odaklanan bu metin baris umudu ile yazildi. Barisin tarafi olacak bir siyasal örgütlenmenin yapisal zorluklarini görünür kilmaya, önümüzdeki yolda sadece PKK’nin degil herkesin hikâyesine eklenecek dügümü ortaya çikarmaya çalisti.
 
Ceylan Önkol'un Anisina
 
Önsöz
Bu metin ilk yazildiginda Oslo görüsmeleri adiyla anilan müzakere çabalari yeni açiga çikmisti. Iki yil öncesinde ise Habur olayi olarak anilan gelismeler yasanmisti. O zamanlar barisa daha yakin görünüyorduk. Fakat ümit verici gelismelerin üstüne PKK tarafindan gerçeklestirilen sert bir karakol saldirisi bütün resmi birdenbire degistirmisti. Olaylarin disinda duran, içerde aslinda ne oldugunu bilmeyen insanlarin nazarinda sanki feci bir irrasyonalite hâkimmis gibi görünebiliyordu. Sürekli degisim gösteren genel hava, iç-direnisler ve Suriye’de tikanan Arap bahari denilen gelisimin etkisi ise bugün bizi daha zorlu bir yola çekmis durumda. 
 
Barisa yaklasmisken birdenbire daha da uzaklasmis gibi hissetmek aslinda benzer bütün süreçlerde yasanabilen bir degisme. Bu degisimin olaganligini bilerek baris çabasinda israr ederken ne tür bir hazirligimiz olmasi gerektigini gösterme niyetiyle; süreci zorlayacak dinamiklerin, dipteki kaygilarin ve kaybetme korkusunun etkinlik arayisina dikkat çekmek istemistim. Bu amaçla örgütsel iç-kültür ve döngüyü görünür kilmak gerekmisti. Bu olgunun gücünü anlamak ayni zamanda olgunun toplumsal dokuya dayatacagi maliyeti sogurabilecek tek güç olan sivil aktörlerin neye hazirlikli olmasi gerektigini de gösterecekti. Meselenin siyasi aktörler tarafindan 30 küsur yilin sonunda bir nihayete erdirilmesi belki zor görünüyor bugünlerde, fakat taraflar siyaseten alabilecekleri sonuca eni sonu bir gün razi olacaklardir. Ama meselenin bize ve bizden sonrakilere etkisi devam edecek. Bu savasin biraktigi tortular -mesela bir is basarma taktigi olarak güç kullanma teknikleri- bizden sonra da birilerinin hayatinda sürekli olarak boy gösterecek.
 
Islam seriatinin temel gayelerinden birinin nesli korumak oldugu bilinir. Nesil vurgusu nesep meselesi olarak kavranabilir. Fakat aslen eski zamanlar fikhinda bir sorun olarak belirmemis yeni bir mesele var karsimizda. Bugün kendi ihtiraslarimiz, arzularimiz, iktidarimiz için bizden sonraki nesillerin içinde yasayacagi çevreyi, kültürü ve siyaseti belirleyecek olan nefret yarisi, eldeki teknik imkânlarin büyüklügü ölçüsünde tahribinin onarilmasi mümkün olmayan sonuçlara yol açmakta. Insanlik tarihinde daha önce hiçbir güç grubunun elinde bütün nesillerin yasam alanlarini daraltacak teknik yeterlilikler yoktu. Bu durum tam da meselelerin yeni bir fikih için, asli ilkeler esliginde düsünülmesini gerektirmekte. Karsimizdaki savas bizden sonrasina birakacagi miras nedeniyle gelecek nesillerin de hakkini gasp etmekte. Nesli korumak için el atilacak is, öyle görünüyor ki siyaseti etkileme yetersizliginde, en azindan sivil alanda fikhin yeserecegi moral ortami yeniden kurmaktir. 
 
Bu metin aslinda böyle bir amaca yönelerek yazildi. Ilk yaziminin arkasindan geçen bir yillik süre birçok yeni olayi karsimiza getirdi.  Özellikle Pozanti Cezaevi ifsaatlari ve Roboski (Uludere) katliami beni ontolojik bir zeminde yeniden düsünmeye zorluyor. Yüzlerini göstermeye utanan çocuklar ve katir sirtinda tasinan ölüler, devletin Kürt cografyasini hala ne tür bir vahsilige terk etmekte sakinca görmedigini ortaya çikardi. Beri taraftan PKK’nin siddet egilimini tirman-dirmaktan baska yol-yöntem bilmeyen eylemliligi sadece nefrete alan açmaya devam ediyor. 
 
Kürt meselesinin silahla anilan seyri karsisinda istirap hisseden insanlarin hazir olmasi gereken zorlu bir gelecek ufukta görünüyor. Gayretin elbette silahlarin gömülmesine teksif edilmesi gerekiyor. Fakat silahlarin insanlarin eline bellettigi mesele çözme usulü, ancak saraylarin disinda insa edilecek bir fikihla ve bu fikhin bir kez daha toplum tarafindan kabulü ile lagvedilebilecektir. Öyle görünüyor ki bu vazife de kendi gariplerini ariyor.
 
Bu arada sunu da belirtmem gerekiyor ki, bu metni gözden geçirirken mümkün oldugunca az müdahale etmeye çalistim. Fakat anlamayi kolaylastiracak düzeltmeler yaparken esasen meselenin anlasilmasi için kritik öneme sahip oldugunu düsündügüm bazi bölümler de ekledim. Elbette ki elestiri burada yazilan her sey için vazgeçilmez önemini korumaya devam ediyor. 
 
Bastan beri yazdiklarimi kendi blogunda hiç dokunmadan yayinlayarak bana sansürsüz konusma imkâni veren Erkan Saka’ ya tesekkür etmeyi borç bilirim. Bu yazilarin ilk halini “erkan’s field diary” de “Kürt Meselesinin Yakin Tarihi Üzerine” basligiyla bir seri olarak Kasim 2011’de yayinlamisti.
 
Aslinda burada yazilan her sey biraz da Ceylan’in hatirasi ve masumiyeti karsisinda çaresizligin ikrari ve O’ndan af talebi için. Ayni zamanda O’nun kadar masum olan diger bütün çocuklarin hatirasi karsisinda.. 
 
Baslangiç
Kürt meselesinde kritik bir epizodun esigindeyiz. Fakat bu gidisin nereye evrilecegini henüz bilemiyoruz. Meseleye iliskin dün konusmus olan ve bugün de görüs serdetmek geregini hisseden yazi erbabi, garip bir duygusal yarilma yasadiklarini hissettiren bir dille konusuyorlar, yaziyorlar. Beklenmedik bir zaman ve seviyede gelisen siddet eylemleri ve ortaya çikan/çikarilan MIT-PKK görüsme tutanaklari, birçok kisiye bir barisin esigine gelmisken savasin ortasina düsmüs gibi bir hayal kirikligi yasatiyor. Elbette bunu söylerken, sadece savas durumunda nasil konusacagini bilenleri, savas döneminde söyledikleriyle kendilerini baglayanlari veya savasi kurtarici çiglik gibi karsilayacak kisileri bir tarafa koyuyorum. Hayal kirikligi yasayabilmek için nihayetinde muhayyilenizde baskalarinin acilarina bir mekân açmis olmaniz veya en azindan kendi acilarinizdan biraz bikmis olmaniz gerekir.  
 
Mesele belki bir baris insa etmenin zorluklarinin farkinda olmamaktan, belki savasin ve müzakerenin taraflarinin barisa giden yolu açamayinca ortaya serdigi haklilik argümanlarinin ikna ediciliginden, belki taraflarin siyasal kodlarinin açilabilecegi sinirlarin sorunu olusturan dinamiklerin dokusu ile uyusmazligindan kaynaklaniyor. Belki de bu üç ihtimalin hepsi birden etkin ve üstelik birbirini perçinliyorlardir.
 
Yillardir gündemimizden akip giden ölüm haberlerinin arkasinda cografyamizda ne tür bir kaderin yasandigini anlamaya çalismak, ilk ve öncelikli olarak basit bir ilkeyi en basa almayi gerektiriyor. Herkesin kendini bir tarafa ait hissettigi ve gitgide sadece kendi tarafinda yasanan acilara kulak kesildigi, uzun süren savas yillarinda unutuverdikleri ama anmak isteyenler için meseleyi yeni bastan kuran bir ilke. Hiç kimsenin acisinin bir digerinin acisi ile kiyaslanamayacagi ve her birinin acisi karsisinda helallik istemege mecbur oldugumuz ilkesi. Bu ilke, asagida biraz deginecegim ‘dostlarinin hatirasina sahip çikmak, onlarin yasadigi acilari unutmamak’ durumunun gerektirdiginden farkli bir ahlaki insa edecektir. Fakat yine de böyle soyut ve genel bir ilkeyi herkesin ilk emir gibi tanimasini isteyemeyecegimizi de belirtmeliyiz. Çünkü bu, mutlak adaletin herkese kendini duyurdugu bir iklimi arzulayarak bugün önümüzde duran meselenin çözümünü gelecege ertelemek olurdu. Bunun yerine simdi ve bulundugumuz yerde, hâlihazirda konusurken, kendini konusana hatirlatan bir ilke olarak, bu ilk ilkenin hükmetmesini dilemek daha makul bir seçim olacaktir.
 
Kendi adima, biraz da bu ilkenin icrasina yardimci olmayi umarak, Kürt meselesi ve etrafinda dönen siddet sarmalina kismen deginmeye çalisirken simdilik Türkiye kamuoyunda pek anlasilmamis bir tarafiyla PKK’nin bir örgüt olarak kültürü ve hâlihazirda devinen bu kültürünün aramiza biraktigi tortu-nun ne olduguna bakmaya çalisacagim. 
 
Bugün itibariyle Kürt siyasetinin ana akimi hâline gelmeyi basarmis bu siyasal örgütlenmenin hükmedici bir hegemonik semsiye olarak nasil çalistigini, genis bir Kürt kesimi için gündelik hayatin ögelerine ve kisilerin duygusal devinimlerine nasil olup da bu kadar güçlü sekilde sirayet ettigini anlamak, ufukta oldugunu ümit etmeye azimli oldugum baris imkâninin eni sonu karsimiza gelecek zorluklarini simdiden kavramak için vazgeçilmez önem tasimaktadir. 
 
Çogu zaman gündeme düsen bir eylem haberini düsüncemize yerlesen bir rasyonalite arayisi ile anlamak istiyoruz –eger komplo teorilerinin cazibesine kapilmamissak. Isyan, savas veya cinnetin rasyonalitesi de olsa nihayetinde bir amaç- islev-etki örüntüsü ile kodlarini çözmeye çalisilabilecegimiz siddet eylemselliginin arkasindaki besleyici yapinin/örgütün/birligin nasil bir rasyonalitesi var? Bir kere su açik; örgüt aktivistleri, herhangi bir sehirde günlük hayatini devam ettiren bizim gibi insanlarin arzu, beklenti ve sikintilarina benzeyen önceliklerle düsünmüyorlar. Bir cemaatin/örgütün müntesipleri olarak onlarin içinde yetistikleri ya da kendi anlamliliklarini bünyesinde bulduklari cemaatin/örgütün, normal bir toplumsal ortamin gerektirdiginden farkli bir kültürü ve yönelimleri söz konusu. Bütün insanlar gibi o cemaatin/örgütün üyeleri de bu kültüre yaptiklari katkilar, cemaatin ihtiyaçlarina bulduklari cevaplar sayesinde ve cemaate sadakatlerini belirginlestirerek özsaygilarini kurabiliyorlar.
 
Bu durumda bir seyi anlamamiz gerekiyor. Baskalarinin ve kendi müntesiplerinin ölümüne neden olan eylemsellik, örgüt açisindan sadece kendini duyurma amaçli bir tarz degildir. Terörizmin ideolojisi olarak bize belletilen ‘dehsete düsürme’ veya ‘devleti güçsüz gösterme’ gibi kodlar da meseleyi anlamamizi saglamayacaktir. Ister devletin tanimini ‘siddet kullanma tekeli’ olarak düsünün, ister ‘savas hamlesini siyasetin farkli bir yolla icrasi’ olarak düsünün her hâlükârda güç gösterileri ve kabulleri mesru siyasal alanda yer kapma yarisinin bir parçasi olmaya devam edecektir. Fakat burada mesele, mesru siyasal alanin hangi düzeyde sembolik veya fiziksel siddete cevaz verecegidir. Mesru siyasal alan diyebilecegimiz sey, herkes için açik bir tanima ve yaklasik bir çagrisima sahip degilse ya da ayni siyasal gövdeye tâbi olmak mecburiyetinde olan kitlenin bazi parçalari kendisinin zor ve hile yoluyla temsiliyet ve iktidar alaninin disinda birakildigini düsünüyorsa bu durumda sembolik veya fiziksel siddete verilecek icazetler de farkli olacaktir. Tam da bu nedenle bugün toplumun bir kisminda terör olarak kabul edilen sey, baska bir kisminda (‘marjinal’ bir kesim olsa dahi) mesru savunma hamlesi olarak kabul edilebiliyor. Bu farklilik nedeniyle toplumun genis bir kisminin mesru çerçevenin marjina ittigi, baska bir kisminin ise temsilî varlik atfettigi bir örgüt olarak PKK, nasil bir kültürle ve hangi dinamiklerle isliyor? Iç döngüsü nasil kurulmus, motivasyonunu ve sürek-liligini nasil sagliyor? Biraz bunun üzerine duralim ve örgüt kültürünün olusumunun tarihsel sürecine bakalim.

Kitap hakkında teknik bilgiler.
İlk Çıkış
:
Aralık 2012
Cilt
:
Amerikan Bristol 230 gr.
Kağıt
:
Enzo Creamy 60 gr.
Boyut
:
13,5 cm x 21 cm
Kelimeler
:

Kitabın Yazarı

Sinan Kızılkaya

Çeviri Kitaplar

Arapça (64)
Farsça (21)
Hollandaca (1)
İngilizce (8)

Arama

Kitaplarımız ve yazarlarımızı sitemiz içerisinde arayabilirsiniz...

 
İLİMYURDU Yayıncılık ve Eğitim Hiz. Ltd. Şti.
Adres : Molla Gurani Mah. Akkoyunlu Sk.
            No: 36 Fındıkzade Fatih / İstanbul
Tel     : 0212 533 05 35
Faks   : 0212 631 53 69
Mail   : info@ilimyurdu.com
Tüm Hakları İlim Yurdu Yayıncılık’a aittir. Kaynak belirtilmeden hiçbir içerik kopyalanamaz. | Tasarım & Yazılım: Dizayn Sanat